24 Ağustos 2011

Kumdan Yapılmış Bir Kale!

Kumdan yapılmış bir kale!

Çevresinden içeri su sızmaması için hendekler yapmışsınız.

Öyle bir yere yapmışsınız ki kaleniz dalgaların hemen yanında, o dalgalar zaman zaman güçlenerek kalenizin içerisini suyla dolduruyor. Bir süre sonra bakıyorsunuz ki, kaleniz yavaş yavaş erimeye başlamış.

Oysa siz bu durumdan taviz vermiyor, elinizdeki küçük kovanız ile sahilden topladığınız kumlarla kalenizi onarmaya çalışıyorsunuz. Daha sonra bakıyorsunuz ki, yaptığınız her bir yama çirkin görüntü vermeye başlamış. İlk halinin ötesinde çirkin şekiller ve istenmeyen görüntülerle canınızı sıkmaya başlamış.

Kalenizi onarma telaşıyla alelacele bir o yana bir bu yana koşuşturuyorsunuz. Terinizin alnınızdan yanaklarınıza doğru süzüldüğünü fark ediyor ama telaş içerisinde durmadan kalenizi onarmaya çalışıyorsunuz.

Kan ter içerisinde kalıp onarmaya harcadığınız süre içerisinde, sulardan uzak yepyeni bir kale inşa edebileceğiniz hiç aklınıza gelmiyor mu?

Halbuki bir dursanız, şöyle kaleye yukarıdan baksanız neler yaşadığınızı göreceksiniz. Çamur derya içerisinde kalmış kalenizin sular ve dalgalarla ne hale geldiğini anlayacaksınız.

Hayat da birçoğumuz için neredeyse böyle gelip geçiyor öyle değil mi?

Katlanamadığımız bir işimiz, sevmediğimiz bir çalışma ortamımız ya da gururumuzu inciten insanlar eğer hayatımızda varsa durup bir bakmak gerekir. Ardımızda akıttığımız ter kadar değil çok kısa bir süre sadece 3-5 dakika tepeden neler yaşadığımıza bakmamız da yararlı olacaktır.

Kim bilir belki de alışmaya çalışıyor çoğu şeyi görmezden geliyoruz. İncinen yerlerimizi yapmaya çalıştığımız kale gibi yamalıyoruz.

Öyle anlar oluyor ki yaptığımız yamalarımız ertesi gün sökülüyor. Üzerine bir daha bir daha ve bir daha yama yapıyoruz. Bir süre sonra öyle bir hal alıyor ki, farkına varıp bakmaya çalıştığımız da her bir yerimiz yara bere içerisinde delik deşik bir hal almış oluyor.

Bu gibi durumlarda yorgun argın işimize ya da evimize gitmeye çalışıyoruz.

Aslında her bir şeyi bırakıp düşüncelerimizin peşine düşme derdinde dahi olamıyoruz. Sanki bir lüksmüş, şımarıklıkmış gibi görünüyor gözümüze yaptığımız her bir şey…

Öyle anlar oluyor ki bazen utanır hale geliyoruz, o sahte gitme düşlerimizden.

Maddi anlamda risk alsak da almasak da çoğu zaman acabaların arkasına sığınıp birçok nedenden ötürü yeni başlangıçlara karşı kendimizi sınırlıyoruz.

Sırf kaygılarımız, hırslarımız ve profesyonel kişisel değerlerimizden vazgeçmeyişlerimiz yüzünden de bu sınırlamalar bizleri çoğu şeyden alıkoyabiliyor.

Hani birçok insanın hayalini süsleyen o huzur dolu sahil kasabası var ya, işte bizleri de çoğu şeyden alıkoymaya yetecek en büyük bahanemiz o şirin huzur dolu sahil kasabası öyle değil mi?

Bazen bir şeyi onarmak için alelacele bir o yana bir bu yana koşuşturmayı bırakıp ne yaptığımıza şöyle tepeden bir bakmak gerekmez mi?

Hayatımızda bazen engel olarak karşımıza çıkan kumdan kaleler, denize karışıp yok olmayı çoktan hak etmedi mi?

Zühtü SOYLU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder