O “Seni çok seviyorum?” diye başlayan bir Elma’ydı.
Rengiyle, tadıyla, kokusuyla ve güzelliyle çevresindeki her şeyi kendisine hayran bırakan bir Portakal’a aşık olacağını nereden bile bilirdi ki.
Hep aynı mevsimin meyveleri olmalarıyla bilinen iki eşsiz güzellikteki bu meyvelerden Elma dünyaya gözünü açtığında yapayalnız bir bahçede olanları izlemeye koyulur.
Günler ilerledikçe portakal ağacının dalında şekillenmeye başlayan kabukları sarımsı turuncu renkte, hoş kokular saçan ve suyunda mayhoş bir tat olan Portakal’a günler ilerledikçe aşık olduğunu fark eder.
Portakal ise Elma’nın kendisine çok içten ve candan baktığını görmeden edemez. Sanki o anlarda ortalıkta başka hiçbir meyve yokmuş gibi bir birlerini izlemeye koyulurlar.
Elma kırmızı ve göz alıcı rengiyle Portakal’ın dikkatini çekmek için birçok yöntem dener. Bunda da başarılı olduğunu düşünerek karar verir ve Portakal’a aşkını itiraf etmek için daldan kendisini aşağıya bırakır. Her şey artık daha bir kolay olur düşüncesiyle kendisini aşağıya bırakan Elma artık aşkını itiraf etmeye koyulur.
“Elma: Portakal Portakal bak ben geldim biraz konuşabilir miyiz?
Portakal: Hoş geldin Elma. Tabi ki de konuşabiliriz.
Elma: Portakal ben çok düşündüm taşındım senin turuncu rengine ve güzel kokuna aşık olduğumu anladım. Kısacası Portakal ben seni çok seviyorum ve senin dalında sana eş olmak istiyorum. Bu teklifimi kabul edebilir misin?
Portakal: Olmaz Elma. Seni ağaca alırsak aynı dalda yaşayamayız ki hem sen bizden günler öncesinde yetişiyorsun bu bizim sonumuz olur.
Elma: Ben bir köşede kalırım kimseye zarar vermem ki. Hem bende geç açarım birlikte yetirişiz.
Portakal: Hayır Elma o zamanda sen çok geç olgunlaşırsın buda sana zarar verir. Ben bunu da kabul edemem.
Elma: Peki ama hiçbir şansım yok mu?
Portakal: Hayır Elma sen kendi ağacında bende kendi ağacımda kalmalıyız. Hem aşkımız daha çok büyür, olgunlaşır sonrada toprağa düşer. Bizde böylece bir birimize kavuşuruz.
Elma: Tamam Portakal seni çok seviyorum.”
Elma bu sözlerden sonra tekrar ağacına doğru yuvarlanmaya başlar. Oysa Elma bir şeyin farkında değildir. İstese de artık ağaç Elma’yı kabul edemeyecek, dalından düştüğü için Elma eskisi gibi Portakal ile göz göze gelemeyecekti. Günler bir birini takip ediyor Elma aşağıda Aşkı Portakala seslenmeye devam ediyordu.
“Elma: Aşkım artık sende insen aşağıya artık kavuşsak olmaz mı?
Portakal: Hayır henüz ben olgunlaşmadım inersem hemen solarım hastalanır ve ölürüm.”
Portakal’ın bu sözlerinden sonra Elma sessizliğe gömülür ve o geçe şiddetli yağmurunda etkisiyle akıntıya kapılır ve gider. Ertesi gün Portakal şiddetli yağmurun etkisinin geçtiğini görünce kafasını çevirir ve Elma’yı arar ama Elma artık akıntıya kapılmıştır ve gitmiştir. Portakal bu durum karşısında Elma’nın kendisini terk ettiğini düşünerek kendisini ağaçtan yere bırakır.
O gece yağmur tüm şiddetiyle bir kez daha yağmaya başlar. Bu seferde Portakal akıntıya kapılır metrelerce sürüklenmeye devam eder.
O sırada Elma uzakta bir köşede çamura saplanmış bir şekilde görünür. O kadar bitkin ve yorgundur ki yerinden hareket edecek kadar takati kalmamıştır.
Portakal o an Elma’nın çamura saplandığını görünce tüm kuvvetini ona ulaşmak için harcar. O kadar çok çırpınır ki suyunun son damlası dahi içinde kalmamıştır. Fakat son bir çırpınış ile Portakal Aşkı Elma’ya kavuşur ve aralarında son konuşmaları şöyle sonlanır;
"Elma: Aşkım daha zamanın varken nasıl oldu da buraya gelebildin?
Portakal: Ey Aşk senin yokluğunu görünce dayanamadım kendimi boşluğa bıraktım. Tam ölmek üzereydim ki şiddetti yağmur beni aldı sana getirdi."
Zühtü SOYLU
Rengiyle, tadıyla, kokusuyla ve güzelliyle çevresindeki her şeyi kendisine hayran bırakan bir Portakal’a aşık olacağını nereden bile bilirdi ki.
Hep aynı mevsimin meyveleri olmalarıyla bilinen iki eşsiz güzellikteki bu meyvelerden Elma dünyaya gözünü açtığında yapayalnız bir bahçede olanları izlemeye koyulur.
Günler ilerledikçe portakal ağacının dalında şekillenmeye başlayan kabukları sarımsı turuncu renkte, hoş kokular saçan ve suyunda mayhoş bir tat olan Portakal’a günler ilerledikçe aşık olduğunu fark eder.
Portakal ise Elma’nın kendisine çok içten ve candan baktığını görmeden edemez. Sanki o anlarda ortalıkta başka hiçbir meyve yokmuş gibi bir birlerini izlemeye koyulurlar.
Elma kırmızı ve göz alıcı rengiyle Portakal’ın dikkatini çekmek için birçok yöntem dener. Bunda da başarılı olduğunu düşünerek karar verir ve Portakal’a aşkını itiraf etmek için daldan kendisini aşağıya bırakır. Her şey artık daha bir kolay olur düşüncesiyle kendisini aşağıya bırakan Elma artık aşkını itiraf etmeye koyulur.
“Elma: Portakal Portakal bak ben geldim biraz konuşabilir miyiz?
Portakal: Hoş geldin Elma. Tabi ki de konuşabiliriz.
Elma: Portakal ben çok düşündüm taşındım senin turuncu rengine ve güzel kokuna aşık olduğumu anladım. Kısacası Portakal ben seni çok seviyorum ve senin dalında sana eş olmak istiyorum. Bu teklifimi kabul edebilir misin?
Portakal: Olmaz Elma. Seni ağaca alırsak aynı dalda yaşayamayız ki hem sen bizden günler öncesinde yetişiyorsun bu bizim sonumuz olur.
Elma: Ben bir köşede kalırım kimseye zarar vermem ki. Hem bende geç açarım birlikte yetirişiz.
Portakal: Hayır Elma o zamanda sen çok geç olgunlaşırsın buda sana zarar verir. Ben bunu da kabul edemem.
Elma: Peki ama hiçbir şansım yok mu?
Portakal: Hayır Elma sen kendi ağacında bende kendi ağacımda kalmalıyız. Hem aşkımız daha çok büyür, olgunlaşır sonrada toprağa düşer. Bizde böylece bir birimize kavuşuruz.
Elma: Tamam Portakal seni çok seviyorum.”
Elma bu sözlerden sonra tekrar ağacına doğru yuvarlanmaya başlar. Oysa Elma bir şeyin farkında değildir. İstese de artık ağaç Elma’yı kabul edemeyecek, dalından düştüğü için Elma eskisi gibi Portakal ile göz göze gelemeyecekti. Günler bir birini takip ediyor Elma aşağıda Aşkı Portakala seslenmeye devam ediyordu.
“Elma: Aşkım artık sende insen aşağıya artık kavuşsak olmaz mı?
Portakal: Hayır henüz ben olgunlaşmadım inersem hemen solarım hastalanır ve ölürüm.”
Portakal’ın bu sözlerinden sonra Elma sessizliğe gömülür ve o geçe şiddetli yağmurunda etkisiyle akıntıya kapılır ve gider. Ertesi gün Portakal şiddetli yağmurun etkisinin geçtiğini görünce kafasını çevirir ve Elma’yı arar ama Elma artık akıntıya kapılmıştır ve gitmiştir. Portakal bu durum karşısında Elma’nın kendisini terk ettiğini düşünerek kendisini ağaçtan yere bırakır.
O gece yağmur tüm şiddetiyle bir kez daha yağmaya başlar. Bu seferde Portakal akıntıya kapılır metrelerce sürüklenmeye devam eder.
O sırada Elma uzakta bir köşede çamura saplanmış bir şekilde görünür. O kadar bitkin ve yorgundur ki yerinden hareket edecek kadar takati kalmamıştır.
Portakal o an Elma’nın çamura saplandığını görünce tüm kuvvetini ona ulaşmak için harcar. O kadar çok çırpınır ki suyunun son damlası dahi içinde kalmamıştır. Fakat son bir çırpınış ile Portakal Aşkı Elma’ya kavuşur ve aralarında son konuşmaları şöyle sonlanır;
"Elma: Aşkım daha zamanın varken nasıl oldu da buraya gelebildin?
Portakal: Ey Aşk senin yokluğunu görünce dayanamadım kendimi boşluğa bıraktım. Tam ölmek üzereydim ki şiddetti yağmur beni aldı sana getirdi."
Zühtü SOYLU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder